17 Ocak 2012 Salı

KURTARMAK


Hayatımız  bir şeylerlerle savaşarak ve kurtarmakla  geçiyor.
Bende  yıllar  öncesinde  hayatla savaş  halindeydim. Tüm hırsım ve egomla hayata karşı  savaş ilan etmiştim. Elime ne geçecek? Amacım kendimi  kurtarmak ama  neyimi kurtaracaktım ki; hayatla savaşırken, neyin savaşıydı? Sonunda  yenilgimi kabul  ettim ve devam  ettim yoluma…
İşimizi  ilerletmek için çaba halinde  olmak  var  birde savaşarak çabalarımız  var  ben  savaşlı çabalarımızdan bahsetmek istiyorum. Ekonomi ve  siyasette de çabalar  fazlasıyla  var  ya da  Evlilikler ve İlişkiler çabayla varlar! Nedir bu  Çaba?
Önce elde etmek, kazanmak için çaba,  sonra kurtarmak  için. Hükümete biri  adanacak  büyük  çabalarla  başa  gelmek  için didiniyor Ohhhhh!!!! Geldim  sonunda,  oturayım koltuğuma.  Süreç  işliyor ve  koltuk  çatırdamaya başlıyor. Başlıyor  üstündeki kurtarma  çabasına.  Koltuğu  kurtaracak kimse  geçmesin ben  korurum.  Dokunmayın O BENİM!
Kurtarmak istediği  koltuk mu kendi mi? Kim kime  dokunmasın.
İlişkiler  biraz daha farklı 2  taraf  arasında ilişki başlıyor, yanardağı uyandırır gibi lavlarındaki tüm enerji çevrende. Sen mutlu,  herkes mutlu.
Veeee zaman geliyor,  soğumaya başlıyor lavların yavaş yavaş uykuya  geçiyor yanardağ  ama  böyle sessizce  gitmek istemiyor. Patlamak istiyor aslında, sıkışmış halde savaşıyor  o enerjisiyle. Başlıyorsun SEN, BEN kargaşasına, kendinden uzak sadece karşındakini  eleştirir halde  devam  ediyor yaşantın.  Egolar  çatışmaya  başlıyor savaşın  içindesin artık.
Kurtarmak  seçeneğide var  ama kurtarmaya  çalışırken başlıyorsun; sen böyle  yaptın, sen böyle  yaparsan bende  böyle davranırım. Sen seversen  bende severim  vs…  uzar gider
İşte bunlarla  uğraşırken Hayat  devam  ediyor. Evren işliyor hep bizden önde gidiyor. Sen ister savaş  ister dur. Evren olması gerektiğiyle  var. Biten bitiyor,  devam  etmesi  gerekiyorsa istediğin kadar çırpın bitmiyor işte.
Sen,  Ben’le  kalmak yerine  içine  dön. Sadece kendinlesin ve  orada nefesinle kal. İşte  o  zaman yanardağın uykudan uyanıp enerjinle  yanmaya devam  edecek. Kimseye zarar  vermeden, yakmadan.  Hizaların  değişecektir bırak arada değişsin.  Sen  sen olduğun sürece,  savaşın, çabaların, kurtarmaların, hizaya girecek…… Kendinlesin.  
18/01/2012
Burcu

14 Ocak 2012 Cumartesi

Halil Cibran'dan...




Sevgi çizi çağırınca, onu takip edin
Yolları sarp ve dik olsa da.
Ve kanatları açıldığında, bırakın kendinizi,
Telekleri arasında saklı kılıç, sizi yaralasa da.
Ve sizinle konuştuğunda, ona inanın,
Kuzey rüzgarının bir bahçeyi harap edişi gibi,
Sesi tüm hayallerinizi darmadağın etse de.

Çünkü sevgi sizi yücelttiği gibi, çarmıha da gerer.
Sizi büyüttüğü ölçüde, budayabilir de…
En yükseklere uzanıp, Güneş'le titreşen en hassas dallarınızı okşasa da,
Köklerinize de inecek, ve onları sarsacaktır, toprağa tutunmaya çalıştıklarında...
Mısır biçen dişliler gibi sizi kendine çeker,
Çıplak bırakana kadar döver, harmanlar;
Kabuklarınızı, çöplerinizi ayıklar, eler...
Bembeyaz olana kadar öğütür sizi;
Esnekleşene kadar yoğurur;
Ve Tanrı'nın İlahi sofrasına ekmek olasınız diye,
Sizi kendi kutsal ateşine savurur...
Sevgi bütün bunları,
Kalbinizin sırlarını bulasınız diye yapar,
Ve bu biliş, Hayat'ın kalbinin bir cüzzünü yaratır...

Ancak korkunun kıskacında,
Salt sevginin huzurunu ve hazzını ararsanız,
O zaman örtün çıplaklığınızı,
Ve sevginin harman yerine adım atın...
Adım atın, kahkahaların tümünün olmadığı,
Sadece gülebileceğiniz mevsimsiz dünyaya,
Ve ağlayın, ama tüm gözyaşlarınızla değil...
Sevgi hiçbirşey sunmaz, sadece kendisini,
Hiçbir şey kabul etmez, kendinde olandan gayri...
Sevgi sahip çıkmaz, sahiplenilmez de;
Çünkü sevgi, sevgi için yeterlidir, tümüyle...
Sevdiğinizde, "Tanrı benim kalbimde," yerine,
Şöyle deyin, "Ben kalbindeyim Tanrı'nın ..."
Ve sanmayın yön verebilirsiniz sevginin akışına,
Çünkü sevgi, yolunu kendi çizer,sizi değer bulduğunda...

Sevgi bir şey istemez, tamamlanmaktan başka...
Fakat seviyorsanız ve ihtiyaçların arzuları varsa,
Bırakın bunlar sizin de arzularınız olsun...
Erimek ve akmak,geceye şarkılar sunan bir dere misali,
Şefkatin fazlasının verdiği acıyı bilip,
Kendi sevgi anlayışınla yaralanmak,
Ve kanamak, yine de istekle ve coşkuyla...

Şafak vakti kanatlanmış bir gönülle uyanmak,
Ve bir sevgi gününe daha, teşekkürle uzanmak...
Sessizce çekilmek öğle vakti, sevginin vecdini duymak,
Akşamın çöküşüyle de, eve huzurla dönmek...
Ve uyumak, kalbinde sevgiliye bir dua,
Ve dudaklarında bir şükür şarkısıyla...

Halil Cibran “Ermiş” ten alıntı.
Çev. Aytunç Altındal, 2006, Istanbul

1 Ocak 2012 Pazar

Teşekkürler 2011!




Her yılın bir hediyesi vardır. Görmek isteyene. Benim için, 2011'in en büyük hediyesi yoga ile tanışmak oldu. Ve kendimi hiç tahmin etmediğim bir yolda buldum. Çoğumuz gibi belki de:) Yine de sorgusuzca, sualsızca, takip ediyorum çıktığım yolu. Beni nereye götüreceğini düşünmeden. Sadece kedice bir merakla. İniş çıkışlarında, dalgarında, herşeyin bittiği noktalarda, bir de bakmışım, yeni bir patika çıkıveriyor önüme. Hani ormanda yürürken yolun sonu uçurummuş gibi gelir ya bazen, oysa bir de bakmışsınız, sadece bir dönemece gelmişsiniz...

İşte böyle yanılsamalarla devam ediyorum yola. Her son gibi görünenin aslında yeni bir başlangıç olduğunu keşfederek, teşekkürlerimi sunuyorum 2011'e. Ve kucaklıyorum 2012'yi, yepyeni bir günle:)...